- 16 Aralık 2016
- Yayınlayan: Çağatay Demir
- Kategoriler: İşletme Koçluğu, Kişisel Gelişim
Tüm kitapları okuyorsunuz ve tüm sunumlara katılıyorsunuz. Yüzlerce “Zamanı İyi Yönetme” tekniği ve taktiği biliyorsunuz. Olağan planınıza sadık kalıyorsunuz ve benzeri her türlü kuralı uyguluyorsunuz. Uygulamaktan bıktığınız bir sürü de tavsiye var…
Gün içinde verimli kullanabileceğimiz sadece belirli bir süremiz olduğunu da idrak ettiğinize göre, artık “zaman” dan çok “kendinizi” yönettiğinizi söyleyebiliriz. Çalışma saatlerinizi sistematik olarak düzene oturtmak için de, size enerji veren bir beslenme planınız ve spor düzeniniz var. Hatta öyle ki sevdiklerinizle “iyi vakit” geçirmek için ayıracağınız vaktiniz bile var.
Sonra, belirli aralıklarla tüm düzen bir anda çökerek kendinizi suçladığınız bir hal alıyor. “Bundan yoruldum” diyerek bir itirafta bulunuyorsunuz. Kendinizi tembel olarak nitelendiriyorsunuz. İşte bu noktada kusurlarınızı sıralayıp, hiçbir şeye yetmediğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. Bu noktadan itibaren, zamanınızı yönetme planınız, size günlük bazda mükemmellik getiren bir plandan ziyade, örtbas edemeyeceğiniz seviyeye ulaşan zayıflıklarınızı ve başarısızlıklarınızı ortaya döken bir kanıt haline geliyor.
Yanınızdan diğer yarış arabaları son sürat geçerken, siz hala emniyet kemeri takılı, yarış pistinin yanında öz disiplininizin enkazında, tepetaklak olmuş bir biçimde oturuyor buluyorsunuz kendinizi.
Bir saniye orada durun. Ya bilginizde, planlamanızda ve tatbikinizde bir sorun yoksa? Ya tüm bu formüle tek bir şey daha ilave etmek, size finişi tekrar tekrar gösterecekse?
Elimizdeki bilgiler: harika bir yarış arabanız ve iyi bir ekibiniz var ve siz de müthiş bir pilotsunuz. Tek sorun, her 5.000 km’de yağınızı değiştirmeyi unuttuğunuz gerçeği. Sonra, motoru yenilediniz ve yüksek bir hızdayken arabayı çarptınız ve tüm o metal parçalar havada uçuşarak yarış pistine kadar girdi. Peki, burada bizim ihtiyacımız olan insani yağ nedir?
Kendi-kendine şefkat! İhtiyacımız olan şey bu.
Kendimize başkalarından daha çok haksızlık ederiz. Eğer çalışanlarımıza kendimize yaptığımız gibi davransaydık, ayrılıp giderlerdi. Peki, içimizdeki disiplininin boşluğunda, bizi kaçıran ne oldu? Moral bozuklukları, düşük verimin uzun sürmesi… Bunlar minnet ve memnuniyet bulduğunuz o yerlerden hiçbiri değil, doğru mu?
“Kendinize Haksızlık Etmeyin diye Yeni Bir Araştırma Başlıyor” da Tara Parker-Pope “kişilerin kendine şefkat göstermemesinin en büyük sebebi, kendilerini buna çok alıştırıp şımarmalarından korkmalarıdır” diye açıklar. Onlar, öz-eleştirinin onları disipline ettiğine inanırlar. Kültürümüz gereği kendine acımasız davranmak işin bir parçasıdır.
Hangi koç olsa, bunun kısa mesafe koşucusu için iyi bir tavsiye olduğunu, uzun mesafe koşucusu için iyi bir tavsiye olmadığını ve işinizinse sprint değil, bir maraton olduğunu söyleyecektir. Bu yüzden kendinize acımasız davranmayın. Öz eleştiri ölçülü olduğu takdirde yararlı olabileceği gibi, kim olduğunuzu ve yaptığınız işi kabul edin ve kendinizi daha fazlasını başarmaya verin.
Yazan: Pianka